Antalya’nın Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal: “Ekonomik istikrar ve sürdürülebilir insan kaynağı için turizmi 12 aya çıkarmalıyız”
* Turizm Güncel köşe yazarı Birgül AKGÜL, Antalya’nın Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal’a yüksek kiralardan turizme, personel sorunundan ilçede yapılan çalışmalara kadar pek çok başlıkta soru yöneltti.
* Yazar Birgül AKGÜL, Antalya’ya taşınalı 5 yıl olduğunu ve kendini de artık Muratpaşalı sayıyor.
* AKGÜL, ilçenin sakini olarak yapılan çalışmaları takip ediyor ve beğeniyor.
* Önemli bir turistik ilçe olan Muratpaşa hakkında Belediye Başkanı Ümit Uysal ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdi.
UHA / İnternational News Agency
B.AKGÜL: Sürdürülebilirlik konusu her zamankinden fazla önem arz ediyor. Bakanlığın Sürdürülebilir Turizm Sertifikası uygulaması konaklama işletmelerini çevreyi korumaya, doğal kaynakları bilinçli tüketmeye zorluyor. Sürdürülebilirlikle ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Ümit UYSAL: Güney Antalya Turizm Projesi kapsamında altyapı ihaleleri seksenli yılların başında tamamlandı. Hemen arkasından Turgut Özal döneminde tahsisler yapıldı. Bu süreçte devletimiz bütün siyasi engellemelere rağmen güçlü bir irade gösterdi. Devlet Planlama Teşkilatı ve bakanlık müsteşarlıkları öncülüğünde ortaya koyulan, belki de yüzyılın en organize projesi olan Güney Antalya Turizm Gelişim Projesiyle bu alanda çalışmalar uzun yıllar evvel başlamış oldu.
Bu yaklaşımlar ülkemizin, dünyanın sayılı turizm destinasyonları arasında yer almasını sağladı. Sistemli ve planlı bir süreç takip edildiği için de çok başarılı oldu.
“Geniş bir ürün ve fiyat çeşitliliğine sahibiz”
Bu alanda özellikle Antalya için ‘sürdürülebilirlik’ bilincinin yıllar evvel gelişmeye başladığını görüyorum. Arıtma tesisleri ihtiyaca göre geliştiriliyor, yenileri açılıyor. Turizm büyük ve uzun yıllara dayanan bir sektör olduğu için insan kaynakları alanında da çok yetişmiş insanımız oluştu. Farklı kitlelere hitap eden, geniş bir ürün ve fiyat çeşitliliğine sahip bir bölgeyiz.
Biz de özellikle çevre temalı olmak üzere birçok projeyi hayata geçirdik. Mesela ödüllü geri dönüşüm projesi Çevreci Komşu Kart’la, BBC’nin ‘Dünyayı Değiştiren İnsanlar’ başlıklı podcast programına konuk olduk. ‘Atma, biriktir, kazanalım’ sloganıyla başlayan projeyle, ev ekonomileri için bugüne kadar hiç olmayan bir maddi kaynak oluşturuldu. Nisan 2016’dan Haziran 2023’e kadar geçen sürede Muratpaşalılar atmayıp biriktirdikleri cam, kâğıt, plastik ve metalden oluşan atıklardan 9 milyon 290 bin lira kazandı. Aynı sürede 21 milyon 920 bin kilogram atık ayrıştırılmış olarak ev ev toplandı. Böylece 175 bin 946 ağaç kesilmekten kurtuldu, 221 bin 882 litre benzin tasarrufu sağlandı. Karbon salınımı da 689 bin 919 kilogram azaltıldı.
“Ekonomik istikrar ve sürdürülebilir insan kaynağı için turizmi 12 aya çıkarmalıyız”
12 ay turizm yapabilecek bir ülkeyiz. Bölgemizde otellerin yanı sıra, çok sayıda tarihi alan var. Hinterlandında 400 antik kenti, kanyonları, akarsuları, şelaleleri, bine yakın endemik bitki türü, mağaraları, sıradağlarıyla zengin bir potansiyel var. Tüm bu çeşitlilik turizmi 12 aya çıkarmak için fazlasıyla yeterli.
Ama farklı ülkelere yaptığımız ziyaretlerde de görüyoruz. Yeri geliyor bize de soruluyor. Güvenli bir ülke olmak, en ıssız alanlarda dahi güvenlik sorunu yaşamamak gerekiyor. İlk bakışta sorun bu değilmiş gibi düşünülebilir. İnsan davranışları, kültürel farklılıklar neden oluyor sanılabilir oysaki düzensiz sosyolojilerin de bir cazibesi ve alıcısı vardır. Güvenlik sorunlarını ortadan kaldırmamız gerekiyor.
Plansız iktisat nedeniyle belediye işlerinde çalışacak insan gücü bulmakta zorlanıyoruz, basit işleri yüksek maaşlarla yaptırmak zorunda kalıyoruz…
50 yıldır giderleri gelirlerinden fazla olan bir ülkeyiz. Neredeyse köylere bile üniversite açacak hale geldik. Artık tarlalarda Suriyeliler çalışıyor, dağdaki hayvanların çobanlığını Afganlar yapıyor. Fabrika açsanız işçi yok. Tornacı isteseniz, tornacı yok. Tornacının üstünde makine mühendisi çalışacak ama ondan istemediğiniz kadar çok var.
Belediyemizde 75 bin iş müracaatı var. Çok büyük bir kısmı üniversite mezunlarından oluşuyor. Buna karşılık olarak vasıfsız işçi bulmakta çok zorlanıyoruz. Tabii Suriyeli insanı sömürecek, sigortasız çalıştıracak halimiz yok.
Ülke kötü yönetildiği, insan kaynakları çarçur edildiği, iktisadın ihtiyaçlarından bağımsız bir eğitim sistemi oturtulduğu için çalışan bulmakta zorlanıyoruz. Yüksek enflasyon olduğu için bütçe yüzde 50 oranında şaşmış vaziyette. Ödeyebileceğimiz ücretlere çalışacak, sokakları süpürme işlerini yapacak işçileri bulmakta çok zorlanıyoruz.
Kentteki yüksek kira ve konut fiyatları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Göç nedeniyle yüksek bir talep oluştu. Serbest piyasa, bütün dünyada böyle işliyor biliyorsunuz. Antalya’ya göç devam ettiği sürece bu fiyatlar artacaktır. Kira artışları ile ilgili yasal bir yaptırım olamaz. Burada iktisat yönetiminin yapması gereken şey Türkiye genelinde üretimi ve ihracatı artırmaktır. Stabil enflasyon ve fiyat dengeleri içinde ülkeyi yönetmek gerekir. Antalya’ya has gibi görünen sorunlar aslında büyük kentler başta olmak üzere ülkemizin genelinde yaşanıyor. Oy kaygısı gütmeden iktisat yönetimi yapılırsa bu sorunlar çözülebilir.
Tarih ve doğayla iç içe, çok güzel bir şehirde yaşıyoruz. Bu alanları korumak ve turizme kazandırmak için neler yapıyorsunuz?
Antik kentleri korumak ve geliştirmekle ilgili sorunları görüşmek üzere her yıl forum düzenliyoruz. Deklarasyonlar yayınlıyoruz, belediye başkanlarıyla ortaklaşa kültür varlıklarının korunması, ticari hayatın baskısının dışına çıkılması, yetki karmaşasının önlenmesi için çalışıyoruz. Çok ilginç bir şekilde, zengin ülkelerle fakir ülkelerin farklı ölçeklerde de olsa aynı sorunları yaşadığını görüyoruz.
Bütçe ve yetki karmaşası
B.AKGÜL: Antalya’nın belki de en güzel yeridir Kaleiçi. Bu bölge sizin döneminizde bir turizm destinasyonu haline geldi. Kaleiçi’ni virane halinden bugüne getirirken ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Kaleiçi, 10 yıl önce saat 17.30’dan sonra güvenlik görevlilerinin bile girmekte zorlandığı bir bölgeydi. Şehrin içine turist çekmek için Kaleiçi’ni cazibe merkezi haline getirdik. İşletmelerin yüzde 99’u ruhsatsızdı. Büyük uğraşlar ve mücadeleler sonunda ruhsat almalarını sağladık.
En büyük sorun sokaklardaydı. Hatta belli bir saatten sonra sokaklar kapatılıyordu. Koruma Kurulundan geçirdiğimiz düzenlemelerle bölgeyi 24 saat çalışır hale getirdik. Arkasından tanıtım çalışmalarına başladık. Kaleiçi Oldtown Festivali’ni bu yıl 8’inci kez düzenleyeceğiz. İlk yıl festivale Akdeniz çanağındaki birçok ülkeyi davet ettik. 11 şehri, bilet paralarını da ödeyerek zar zor getirmiştik. Bugün, son festivalimize 110 kentten katılım talebi aldık. 22 ülkeden 52 şehri ancak kabul edebildik. Bu yıl da talep çok yüksek. Operasyonu yönetmek ve festivali nitelikli kılmak için 40 civarında şehri kabul etmeyi düşünüyoruz.
Falez plajları sizin döneminizde açıldı. Kaç plaj var? Bu süreçten bahsedebilir misiniz?
Öncelikle Antalya’nın tamamında denizin temiz olduğundan bahsetmek istiyorum. Burada elbette güçlü altyapının önemi büyük ancak asıl avantaj şehrin traverten yapıya sahip kıyılarının olması. Süzgeç gibi çalışan bir toprak yapısına sahip. Bu yapı denizin temiz kalmasını sağlıyor. Ayrıca Antalya halkı çevreye karşı duyarlıdır.
Falezlerden insanlar bir şekilde aşağıya iniyordu. İyi kötü, iptidai yerler vardı. Ben buraları rehabilite edip halkın şehir merkezinden denize erişebilmesini istedim. Bu kapsamda 5 tane plaj açtık. Onları açarken de çok zorluk çektik ancak vatandaşımızın da desteği ile açtık. Mesela bu sayıyı 10’a çıkartabilirdik, hala plaj olarak açabileceğimiz uygun alanlar var. Çok mücadele verdik, çok uğraştık ancak siyasi kaygılar devreye girdi, izinleri alamadık. Şimdilik 5 plajla hizmet veriyoruz. Makul fiyatlarla yeme içme, şemsiye ve şezlong olanağı sunuyoruz. Cankurtaranlarımız her zaman görev başındalar. Kaleiçi’nde de üstelik yeterli alan olmasına rağmen halk plajı açmak istedik ancak müsaade edilmedi.
Tüm plajlarımız Mavi Bayraklı. Belediyemiz üst üste 8. kez ‘En İyi Çevre Eğitim Etkinlikleri Ödülü’nü aldı. 7 Temmuz’da Alanya’da düzenlenen 2023 Ulusal Mavi Bayrak Ödül Töreninde ödülümüzü teslim aldım.
Teşekkürler
İstanbul’da yıllarca verdiğim sokak hayvanı mücadelemi mevcut mahallemde hiç yaşamadım. Hatta komşularım bu konuda bana destek bile oluyorlar. Hepsine buradan ayrıca teşekkür etmek istiyorum.
Bir semtin sokak hayvanları sizden kaçmıyorsa orada yaşayın derler ya, durum tam da böyle.
Bir diğer teşekkürü de Muratpaşa Belediyesi Sağlık İşleri Müdürü Ebru Hanım’a ve onun nezdinde Ermenek Barınağı çalışanlarına etmek istiyorum.
Yıllarca sokak hayvanlarının kısırlaştırmasından tedavisine her şeyi kendim karşıladım. Onlarca sokak hayvanına kendi ekonomik imkanlarımı kullanarak dokundum çünkü barınakların steril olduğunu düşünmüyordum. Geçtiğimiz haftalarda himayemde olan bir sokak köpeği için Ermenek Barınağı’na gittim, prosedürlerin tamamlanmasını beklerken Ebru Hanım’la karşılaştık ve sohbet ettik. Adımı bile bilmeden tüm ön yargılarımı dinledi. Haydi birlikte barınağı gezelim, ben de bazen habersiz kontrollere geliyorum, hatta yıllık iznimdeyim ama geçerken uğradım dedi. Tedavi alanlarını gezdirdi, sokak hayvanlarının özellikle kısırlaştırmaları, diş sağlığı gibi tedavilerinde çok iyiyiz, lütfen artık siz bu masrafları yapmayın diye de ekledi. Gördüklerim içimi rahatlattı, o günden sonra iki tane kediyi barınağa tedavi için gönderdim, tedavilerinin tamamlanmasını ve sokağımıza geri bırakılmalarını bekliyorum.
Değerli Okurlar,
Kurumlarda işini layıkıyla yapan, insan seven, hayvan seven, dürüst ve çalışkan insanlar var. Her şeyi kötü gösteren gözlüklerimizi çıkarmalı, varsayımlarla dolu zihin yapımızı değiştirmeliyiz. Toplumsal huzurumuz ve bireysel sağlığımız için kötümser tablolar çizen, Türkiye’yi çekilmez ve yaşanmaz bir yer olarak algılatan sistemden uzak durmalıyız. Evet, ülkemizde hoş şeyler yaşanmıyor, enflasyon, işsizlik, göçler… Hepsi çok zor ve zorlayıcı etkenler ancak her an, her saniye üzülüp strese girdiğimizde bu tablo değişiyor mu? Son yıllarda artan hastalıkların çoğuna stres, kaygı bozuklukları ve mutsuzluk neden oluyor.
Sebep olmadığınız, kontrolü sizde olmayan hiçbir durum ve olay nedeniyle kendinizi suçlamayın ve sorumlu hissetmeyin. Bireysel olarak yapabileceklerinize odaklanın, mesela suyu boşa tüketmeyin, elektrik tasarrufu yapın. Enflasyondan daha kötü bir sorun kapımızda, SUSUZLUK.
Gazeteci* Birgül AKGÜL
Kaynak: Turizm Güncel