Kazanacak Aday
Covid pandemisi başladığında, dünyanın geleceğine yönelik değişim ve dönüşüm tartışmaları epeyce revaçtaydı. Geleceğe yönelik yapılan risk analizlerinde krizlerin derinleşeceği hakim bir söylem haline gelmişti.
Doç. Dr. Nebi MİŞ & SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü
Seçim tarihi netleşti. Seçimde yarışacak iki aday belli. İttifaklara, dışarda kalan partilerden hangilerinin dahil olacağı ve nasıl eklemleneceği birkaç gün içinde netleşir. Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur İttifakı ile seçime girme ihtimali yüksek. HDP’nin, Millet İttifakı ile pazarlıkları sürüyor. Önümüzdeki günlerin ittifaklar açısından en önemli gündemi millet vekilleri listeleri. Millet İttifakı içinde küçük partilerin milletvekili kontenjanlarının dağılımı, seçim sonrasına ertelenmiş tartışmaları tekrar alevlendirebilir.
Cumhur İttifakı, ülkemizde yaşanan deprem felaketine odaklanmış durumda. Millet İttifakı ise birkaç haftadır kendi derdine düşmüş görüntüsü veriyor. İyi Parti’nin masayı önce dağıtıp sonra tekrar masaya gelmesinde yaşananlar, Kılıçdaroğlu’nın adaylığı için avantaja çevrilmeye çalışılıyor.
Kılıçdaroğlu’nun adaylığına uzun süredir karşı çıkanlar, aday netleşince geçmişte söylediklerini unutturma telaşındalar. Son güne kadar aday olmaması için kampanya yürüten gazeteciler, şimdi Kılıçdaroğlu’nun adaylığına güzelleme yarışına girdiler. “Kazanacak aday” tartışması sanki hiç yapılmamış gibi bir hava oluşturulmaya çalışılıyor.
Çok yakın bir dönemde muhalefetin önde gelen kamuoyu oluşturucularından bir gazetecinin, Kılıçdaroğlu’nun niçin aday olmaması gerektiğini anlattığı yazısında kullandığı şu ifadeler Kılıçdaroğlu tarafından sert tepki ile karşılanmıştı: “Yanlış adayla gidilecek bir seçimin kaybedilmesi halinde CHP diye bir parti kalmayacaktır. Bu seçim genel merkez hatasından kaynaklanan bir nedenle kaybedilirse, emin olun CHP seçmeni CHP binasını yerle bir eder. Altında sadece siz kalmazsınız”.
Geçmişte bu ve benzeri argümanları dile getiren yazarlar, İyi Parti’nin “kazanacak aday” tartışmasını açıktan destekleyenlerdi. Kılıçdaroğlu’nun adaylığına Akşener’in karşı çıkmasını isabetli buluyorlardı. Kendisini bu konuda destekleyenlerin verdiği güçle masadan kalktığında, aynı çevreler Akşener’e, İyi Parti’ye ve hatta masadaki sağ partileri de içerecek şekilde tüm sağ siyasete hakaret yarışına girdiler.
Seçime kadar bu çevreler, Kılıçdaroğlu’nun adaylığının ne kadar isabetli olduğunu anlatacaklar. İttifak içinde çatlak ses çıkaranları, Akşener’in masadan kalkması sürecinde olduğu gibi, dijital zorbalıkla desteklenen muhalefet baskısı ile itibarsızlaştıracaklar. Seçimin ardından Kılıçdaroğlu seçimi kaybettiğinde ise “kazanacak aday” dönemi pozisyonlarına tekrar dönüş yaparak, yanlış aday yüzünden kaybettik diyecekler.
İyi Parti’nin masadan kalkması, muhalefet açısından iki konuda kullanışlı imkan doğurdu. İlki, Kılıçdaroğlu’nun adaylığında karşı çıkışları gölgeledi. İkincisi, her parti başkanına bir başkan yardımcılığı ve bakanlık verilmesi ve stratejik kararların oy birliği ile alınması kararının ortaya çıkaracağı memnuniyetsizlik perdelendi. Hatırlanacağı gibi, Davutoğlu bu durumu bir televizyon programında ilk açıkladığında muhalefet destekçileri tarafından çok sert eleştirilmişti. Özellikle İyi Partililer bu konuda itirazlarını yükseltmişlerdi.
Muhalefet, erken bir coşku oluşturularak içerisindeki fay hatlarının gerilimini baskılamayı seçti. Ortaya çıkan karşılıklı güvensizlik, birbirlerine karşı kurdukları yeni cümlelerle örtülmeye çalışılıyor. Güç savaşlarında baltalar seçime kadar toprağa gömüldü. Ancak, muhalefetin hem kendi iç dizaynı, hem de Türkiye’nin önüne koyduğu vizyon, yapısal sorunları içerdiği için sürdürülebilirliği epeyce zor. Seçimden sonra biriken negatif enerjinin şiddeti yüksek olabilir.
Seçmen İçin Öngörülebilirlik ve Belirsizliğin Önemi
Seçim, seçmenle kazanılır. Seçmen bilinci yüksek bir siyasallaşma ortamı mevcut. Oy verecekler açısından karşılaştırma imkanı geniş. Seçime 64 gün kala ittifaklar açısından seçim sonrası için karşılaştırma yapabileceğimiz iki önemli değişken var: Öngörülebilirlik ve belirsizlik.
Cumhur İttifakı adayını çok önceden açıkladı. Seçimleri kazanması halinde hangi siyasi sistemle yöneteceği belli. İttifak partilerinin bakanlık ya da başkan yardımcılığı ile ilgili bir tartışma yok. Geçtiğimiz beş yıl içinde MHP ve BBP yürütmede yer almak için herhangi bir pazarlığa girmediler. Erdoğan kabinesini kurdu, İttifak ortakları ile kritik kararları müzakere etti. Kamuoyu önünde kayda değer bir tartışma yaşanmadı.
Uygulanacak politikalar açısından da Cumhur İttifakı partilerinde geniş bir uyum söz konusu. Dış politikadan, güvenliğe, terör örgütleri ile mücadelen, kalkınma ve yatırım politikalarına kadar nasıl bir icraat siyaseti izleneceğini öngörmek hiç de zor değil. Yani ittifak farklı partilerden müteşekkil olsa da, Millet İttifakı gibi, koalisyoncu bir yapıda değil.
Cumhur İttifakı’nın başkan adayının Erdoğan olması, hem ittifak partileri, hem bu partilerin seçmenleri açısından bir avantaj. Zaten 21 yıldır ülkeyi yönetiyor. Siyaset tarzı belli. Sadece yerel düzeyde değil, küresel alanda etkili bir lider. İcraat, hizmet siyasetinde ve dış politikada bugüne kadar yaptıkları seçmenler açısından meçhul değil.
Cumhur İttifakı’nda öngörülebilirlik ne kadar net ise, Millet İttifakında ise seçim sonrası durum o kadar belirsiz. Millet İttifakı’nın seçimi kazanması halinde, ülkeyi hangi sistemle yöneteceği belli değil. 2018 seçimlerinden bu güne muhalefetin en önemli projesinin parlamenter sisteme tekrar dönme olduğu halde, bu konu bile hala belirsizlik var.
Geçiş süreci yol haritası açıklamak, eski sisteme geçmek için yeterli değil. Parlamentoda anayasayı değiştirecek çoğunluğa erişmediği taktirde, muhalefet hangi planı uygulayacağını bilinçli olarak belirsizliğe bırakıyor.
Millet İttifakı, seçim öncesi ortak politikalar metni diye bir belge açıklasa da, ittifakın dış politika, terörle mücadele, sınır ötesi operasyonlar ve mülteciler gibi çok önemli başlıklarda ne tür politikalar izleyecekleri net değil. Örneğin, İyi Parti ile CHP’nin dış politika ve terörle mücadele, CHP ile Deva’nın ekonomi, Gelecek ile İyi Parti’nin mülteciler ve CHP ile Saadet Partisi’nin İstanbul Sözleşmesi gibi konularda benzer düşünmedikleri biliniyor. Ortak politikalar metni okunduğunda bu alanlar bilinçli olarak muğlak bırakılmış. Bu konularda muğlaklık, yapıcı bir sonuç üretmediği gibi yıkıcı belirsizliği kolaylaştırır.
Muhalefet seçimi kazanması durumunda, her parti genel başkanına bir başkan yardımcılığı ve bakanlık verileceği açıklandı. İki belediye başkanı da son anda yardımcı olarak ilan edildi. Yardımcıların hangi politikalardan sorumlu olacağı, güç paylaşımının nasıl işleyeceği netleştirilmedi. Zaten belediye başkanlarının ne zaman cumhurbaşkanı yardımcısı olacağı bile belirsiz. Eğer bu ittifaka HDP eklenirse, ittifak içinde nasıl bir konum alacağı ayrı bir soru işareti.
Muhalefet bu belirsizlikleri kendi arasında “yapıcı muğlaklık” olarak lanse edebilir. Çünkü bu kavramı geçmişte genel başkanlardan bazıları kullandı. Masada iki dışişleri bakanlığı yapmış genel başkanın bulunması, uluslararası anlaşmazlıklarda kullanılan taktiklerin içeriye taşınmasını gerektirmişe benziyor. Güç paylaşımı ve karar almada eşitlik meselesi tartışıldığında da Babacan ve Davutoğlu NATO ve Avrupa Birliği gibi uluslararası kurumların karar süreçlerine atıf yapmışlardı. Yapıcı muğlaklık, yapısal sorunları örtmeye yetmez.
Kampanya başladı. Seçmen 21 yıldır iktidarını sürdüren ve bu açıdan öngörülebilir olan mevcut iktidar ile bir çok konuda belirsizliği seçim sonrasına taşıyan muhalefet arasında bir seçim yapacak. Kampanya sürecinde, özellikle kararsız ya da gri alandaki seçmen kararının netleşmesi için ittifakları izleyecek. Vaat siyaseti ile hayal siyasetini, öngörülebilirlikle belirsizliği kendi terazisinde tartarak ayrıştıracak. Özgür iradesini sandığa yansıtacak.