İranlı Mahsa Amine’nin şahsında müslüman kadını
Geçtiğimiz günlerde İran’da Mahsa Amine adında 22 yaşındaki genç bir kadın, başörtüsünü molla rejiminin belirlediği esaslara uygun şekilde örtmediği gerekçesiyle “ahlak zabıtası” diye adlandırılan polis tarafından gözaltına alınırken direnmesi üzerine dövülmüş/hırpalanmış ve gözaltındayken de ölmüştür.
Bu da İranlı kadınların ayaklanmasına, benzeri olayların her zaman yaşanmasının yarattığı çok haklı tepkiyle sokaklara dökülmesine sebep olmuştur. İran güvenlik güçlerinin sokağa dökülen bu kadınlara karşı müdahalesinin tüm acımasız ve insafsızlığına rağmen pes etmemişler, protestolarını sürdürmüşlerdir.
İran resmi kaynaklarına göre olaylar sırasında hayatının kaybedenlerin sayısı 41’dir. Bağımsız haber kaynakları gerçek rakamın bunun çok daha üstünde olduğunu ifade etmektedir.
Kadın hakları, kadının toplumdaki yeri ve statüsü yüzyıllardan beri Müslümanlığın yumuşak karnı olmaya devam ediyor. Bu yüzden İslam’a en ciddi eleştiriler, en yoğun hücumlar kadın hakları üzerinden yöneltiliyor. Kur’an ve sünnet’te kadınla ilgili olarak yer alan metinler, kadınla ilgili düzenlemeler, İslam’ın doğduğu çağ için çok ileridir ve kadınları korur ve kollar niteliktedir. Kadın, bu metin ve düzenlemelerde insan olmaktan doğan temel hakları güvence altına alınmış bir birey statüsündedir. Müslümanlıkta kadın haklarıyla ilgili en büyük sorun; en baştan beri Müslüman din bilginlerinin, mezhep imamlarının neredeyse tamamının, kadınlarla ilgili ana kaynaklardaki metin ve düzenlemeleri yaşanılan zamana ve daha ileriye dönük olarak değil, daima geriye dönük olarak anlamaları ve yorumlamalarıdır. Hiçbir devirde Kur’an ve sünnette yer alan metinleri, lafızları yaşanılan zamana ve sonrasına dönük olarak kadın lehine ele alıp anlama ve yorumlama yolu seçilmemiştir. İslam dünyasında dinsel metinleri kadının birey olması, eşitliği, özgürlüğü lehine yorumlayan tek bir kimse bile çıkmamıştır.Bütün Müslüman toplumlarda kadınların hukuk karşısında erkeklerle eşit ve özgür bireyler olarak var olma hakları hiçbir zaman, hiçbir şekilde kabul görmemiş; bin bir türlü teville, yorumla kadın ikinci sınıflığa, eve kapanmaya, hiçbir şekilde öne çıkmamaya, görünmemeye mahkûm edilmiştir. İslam dünyasında kadınları dışlamayı, ezmeyi, köleleştirmeyi ideolojilerinin temeli yapmış olan Talibanlar, DAEŞ’ler, Hizbullahlar işte bu anlayışın ürünleridir. Günümüzün gelişmiş demokratik toplumlarında olduğu gibi Müslüman toplumlarda da kadının istediği alanda eğitim görebilmesi, dilediğinde veya gerektiğinde çalışabilmesi, kamusal hayatta yer alabilmesi, onun eşitlik ve özgürlüğünün gereği temel bir hak olarak kabul edilmedikçe Müslümanlar hiçbir şekilde gelişmiş bir toplum olamazlar. Bunun olabilmesi için de özgürlükçü bir demokrasiye ulaşmamız şarttır. Bu demokrasinin temel öğesi de laikliktir. Laiklik, modern toplumlarda birey olmanın, eşitliğin ve özgürlüğün olmazsa olmazıdır. En başta Müslüman ülkeler bilmelidirler ki, laikliğin olmadığı bir dünyada kadınların eşitlik, özgürlük, eğitim ve statü sahibi olmak gibi haklarını elde etmeleri hayaldir.
Dindar/muhafazakâr insanların, kesimlerin görmesi ve kabul etmesi gereken gerçek bu zamanda kadının toplumdan yalıtılıp evinin dört duvarı arasına, haremlik-selamlık uygulamasına, erkek egemen yönetimlerin belirlediği giyim tarzına mecbur ve mahkûm edilemeyeceğidir!
Bugünün Müslüman toplumlarında radikal İslamcı örgütlerle mücadelenin en sağlam, en kestirme yolu, kadınlara hakları olan eşitlik ve özgürlüğü bir koşula bağlamadan, ama/fakat demeden tanımaktır.İsmail ÖZCAN & Eğitimci Yazar
[UHA Haber Ajansı, 08 Eylül 2022]