Gençler neye muhalif?
Türkiye’nin geleceğine yönelik tahminler yürütülürken çoğunlukla gençliğin gidişatı üzerinden okumalar yapılıyor. Siyasi ve toplumsal aktörlerin genellikle gençlerle ilgili belli bir tasavvuru vardır. Bunlar hem gençliğe yön vermek hem de onlarla birlikte yeni bir enerji ve değişim ruhu yakalamak isterler. Gençleri anlama çabamız çoğunlukla tanımlarla başlıyor. Tanımlar üzerinden geliştirilen kategorilerle gençlerin gelecekte nasıl hareket edeceklerine dair projeksiyonla yapılıyor.
Doç. Dr. Zeliha ELİAÇIK, Araştırmacı-Yazar
X,Y,Z kuşağı tanımlamaları Türkiye’de çabucak kabul gördü. Özelikle siyasetçilere bu kuşakları anlamaları salık verilirken, Z kuşağının örneğin 68 kuşağı gibi bir toplumsal değişim idealinin şekillendirdiği eski kuşaklarla ilgilerinin bulunmadığı göz ardı edildi. Bunların şirketlerin pazarlama bölümlerinde üretilmiş hazır kategoriler olduğu unutuldu. Batı’da Z kuşağı tanımının içine üretmek bir yana tüketecek gücü dahi olmayan veya eğitim süreçlerine giremeyen gençler dahil edilmiyor. Buna göre bu yeni gençlik tipolojisi gençlerin pazar şartlarına uyum kabiliyetlerini tespit ve satın alma davranışları kontrol edebilmek için oluşturulmuştur. Yeni tüketim kuşağının toplumsal değişimle değil bireysel yaşam tecrübesini “çoğaltmakla” ve renklendirmekle ilgili bireylerden oluşması istenir. Gençler yemek/giyim-kuşam alışkanlıkları veya cinsel kimlikleri üzerinden bir farklılık ortaya koymaya yönlendirilirler. Yaşam tecrübeleri ise muhtemel bir “kariyere” indirgenerek pazar için “üretmek ve “tüketmek” arasına sıkıştırılır.
Amerikan şirket ofislerinde hazırlanan bu kategorilerle Türk gençlerini anlamak elbette mümkün değildir. Bu tanımlardan olsa olsa onların nereye yönlendirilmek istendiği hakkında bir fikir edinilebilir. Türkiye’de sosyal bilimlerin toplumu ve fertlerini anlamak için kullandığı kavramların neredeyse tamamının “ithal” kavramlar olması düşündürücüdür.
Gençlik apolitik mi?
Gençlerin sosyal medya ve iletişim araçlarına bağımlı ve siyasete ilgisiz oldukları iddiası sıklıkla dile getiriliyor. Türkiye’de genç nüfusun seçmen ve seçilme yaşı düşünüldüğünde siyasete ilgisiz olması düşünülemez. Ancak politik davranışın biçimleri ve tezahürleri değişmektedir.
Türkiye’de gençlerin politik tutumları adeta “tepki vermeye” indirgenmiştir. Bir kampanyayı sosyal medya hesabında “rt ederek” veya “beğenerek” destek veren gençler/yetişkinler vazifelerini fazlasıyla yaptıklarını düşünüyorlar. Siyasi tutumlar hakiki bir eyleme dönüşmeden sosyal medyada çabucak tüketiliyor. Böylelikle gerçek ve sahici bir savunmanın da sahici bir muhalefetin de varlık şansı kalmıyor. Siyasete ilgisizlik durumunda ise gençlerin yaşı veya teknoloji değil siyasete karşı inançsızlık ve beyhudelik duygusu akla gelmelidir.
Sol, sağ veya muhafazakar Türk gençliği hızla küresel bir tüketim ve haz ordusuna eklemlenirken gençlerin ellerine tutuşturulan sloganlarla gerçekten muhalefet yapma veya sahiden bir şeye taraf olma hakları hem gasp ediliyor hem de hızlıca tatmin edilerek tüketiliyor.
Sanal muhalefet
Muhalifliğin günümüzde sadece güç ilişkileri üzerinden okunarak kendiliğinden bizatihi olumlu bir anlam kazandığı görülüyor. Zira “muhaliflerin” hakim düzene karşı çıkma ve bunun bedelini göze alma cesaretini gösterdikleri düşünülüyor. Ancak günümüzde sosyal medya eliyle muhalefet giderek bir “imaj” halini almakta ve sanallaşmaktadır. Sanal ortamda muhaliflik gerçeklikle bir bağ kurmayan, hayat tecrübesine aktarılmayan ve bedel gerektirmeyen bir duygu olarak yaşanır ve geçer. Muhalifliğin “imajı” sahici muhalefetin yerini almıştır.
Türkiye’de teşvik edilen haliyle muhalifliğin toplumu birleştiren üst/çatı kimlikleri hedef aldığı görülüyor. Geleneksel üst yapılar parçalanırken alt kategorilerde ayrışma ve bölünmeler çoğulculuk söylemiyle destekleniyor. Örneğin kültürler ve insanlar giderek tep tipleşirken “Fark yarat” türü sloganlarla gençlere sahte bir farklılık duygusu veriliyor. Küresel dayatmaların üstü örtülürken yerel aidiyetler muhalefet itirazıyla parçalanıyor, yerli değerler gözden düşürülüyor. Aynı beden ölçüleri ve yüz hatlarına sahip kadınlar “benim bedenim benim kararım” diyerek başkalarının bedenleri üzerindeki hakimiyetlerini ironik bir biçimde muhalif bir slogan üzerinden sahipleniyor.
Muhalefet imkanı
Siyaset bilimine göre muhalefetin vazifesi iktidarı eleştirmek ve eleştirdiklerinin yerine alternatif politikalar üretmektir. Ancak gerçek bir alternatife üretmekten uzak, sadece iktidarı yıkmaya ve itibarsızlaştırmaya kilitlenmiş Türkiye muhalefetinin bu tutumu topluma da yansıyor.
Sahici bir muhalefet Türkiye için hem bir ihtiyaç hem de büyük bir imkandır. Türkiye’de muhalif olmak giderek fiyakalı bir “her şeye karşı çıkışa” indirgenerek bu imkanın içi boşaltılmaktadır. Muhaliflik sorumluluk kabul etmeyen, şımarık ve memnun edilemez bir talepkarlığa br gerekçesiz bir ergen itirazına evrilmektedir. Bizatihi karşı çıkmanın yeterli görüldüğü bir vasatta muhalefet içerik üretmemekte, muhalefet biçimleriyse giderek ayağa düşmektedir. İçerikten yoksun muhalefet, kullandığı imalı, hakaretamiz ve alaylı dille üretilen ne varsa hepsi birden itibarsızlaştırarak operasyonel olarak hareket ettiği izlenimini vermektedir.
Türkiye’de “muhaliflik” gençler için havalı, yetişkinler için bedeli ödenmeden elde edilmiş bir imtiyazdır. Bu imtiyaz hali muhalif olmanın etik üstünlükle, tarafsızlıkla veya akademisyen duruşuyla özdeşleştirilmesiyle gerçekleştirilmektedir. Muhalif duruş kendiliğinden değil itirazının niyeti, hedefi, göze aldığı bedel gibi ölçülere vurularak bir değer kazanır.
Taraf olmanın itibarı
Herkes durduğu yerin başka bir şeyin alternatifi oluşuyla bir şeyin muhalifidir. Her taraf oluş bir muhalefet biçimi, her muhaliflik bir taraf oluştur. Gençleri harekete geçiren bir motivasyon aracı olarak muhalefet enerjisinin yeniden üretilmesi kadar samimi bir taraf oluşun itibarı da yeniden teslim edilmelidir. Muhalif enerjimiz kendi varlığımızı hedef alan bir yıkıma dönüşmemesi, taraftarlığımız ilkelerle perçinlemelidir.
“Muhalif” veya “taraf” olmak ancak neye, neden ve nasıl karşı çıkıldığı veya destek verildiği nispetince bir anlam kazanır. Türk gençlerine Z kuşağı diyerek hedef gösterenler onlara aslında yeni bir değer, itibar ve kimlik uzatıyorlar. Ne ki gençliğe teklif edilen sadece onların “pazar değeridir”. Gençlere Türkiye hayalinin aktif aktörleri olarak istihdam ve eğitim gibi üretim alanlarına dahil edildikleri sahici bir değer teklif edilmelidir.
Türk gençliğini bekleyen en büyük tehlike “beyhudelik” hissine kapılmaları, öğretilmiş çaresizliğe teslim olmalarıdır. “Bu ülkeden bir şey olmaz” propagandası hem Türkiye’nin hem de gençlerin geleceklerine kurulmuş bir tuzaktır. Türk gençlerine hangi toplumsal kesimde olursa olsun neye karşı ne için karşı çıktığını bilen asil bir muhalefetin; neye ne için destek verdiğini bilen sahici ve samimi bir yol arkadaşlığının imkanları sunulmalıdır.
[UHA Haber Ajansı, 26 Temmuz 2022]