Analiz : ‘Yunanistan’ın Tavrı ve Hukuki Değrerlendirmeler’

ANKARA -UHA HABER / Türkiye’nin bağımsız, tarafsız düşünce ve yayın kuruluşu olan Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Araştırmacılarından Prof. Dr. Yücel Acer’ın, ‘Yunanistan’ın Gerginlik Politikası ve Hukuki Çarpıtmalar’ başlıklı bu analizinde, bugün de son olarak ‘Yunanistan’ın Tavrı ve Hukuki Değrerlendirmeler’ konusulu ele alıyor.
Prof. Dr. Yücel Acer
Prof. Dr. Yücel Acer, ‘Yunanistan’ın Gerginlik Politikası ve Hukuki Çarpıtmalar‘ başlıklı SETA için kaleme aldığı analizini TÜRKUAZ Uluslararası Haber Ajansı (TÜHA)’dan Ataner YÜCE’ye değerlendirdi.
YUNANİSTAN’IN TAVRI VE HUKUKİ DEĞERLENDİRMELER
Prof. Dr. Yücel Acer, “Yunanistan yakın zamanlarda Türkiye’yi “revizyonist”, “yeni Osmanlıcı” ve “saldırgan” kavramları ile itham etmiş; Türkiye’nin Ege Denizi’ne dair iddialarını ve eylemlerini “uluslararası hukuka aykırı” olarak nitelendirmiştir” dedi.
Yunanistan’ın söz konusu iddialarına göre Türkiye’nin bu anlamda yalnızca Yunanistan’a karşı değil bütün bölgeye karşı bir “tehdit” oluşturduğunu söyleyen Araştırmacı Prof. Dr. Yücel Acer, şunlara dikkat çekti:
“Türkiye gerçekten de uluslararası hukuka göre hak etmediklerini talep eden ve uluslararası hukuka aykırı eylemlerde bulunan “saldırgan” ve “tehdit oluşturan” bir devlet midir? Yunanistan, Türkiye’nin uluslararası hukuka aykırı davranan devlet olduğu söylemlerini öncelikle “Yunan ulusal hava sahasını sık sık ihlal ettiği” iddiası ile somutlaştırmaya çalışmaktadır. Oysa Türkiye uzun yıllardır karasuları genişliği 6 mil iken 10 mil ulusal hava sahası uygulayan Yunanistan’ın bu düzenlemesini ve uygulamasını tanımadığını resmen beyan etmekle beraber fiili uygulamaları ile de bu tavrını göstermek için söz konusu 4 millik alanlarda askeri uçuşlar gerçekleştirmektedir.
Yeni olmayan ve hukuki bir zeminine dayanan bu uçuşlar sanki ilk kez yapılan eylemlermiş ve hukuki zemini bulunmayan ihlallermiş gibi
sunulmaktadır. Oysa Yunanistan’ın “ihlal” diye yansıttığı Türk savaş uçaklarının uçuşları uluslararası hukuku ihlal eden eylemler olmaktan
ziyade Türkiye’nin hukuki pozisyonunu fiilen gösterdiği olağan uygulamalarıdır”.
Yunanistan, Türkiye’yi “revizyonist”, “yeni Osmanlıcı” ve “saldırgan” kavramları ile itham etmekte; Türkiye’nin Ege
Denizi’ne dair iddialarını ve eylemlerini “uluslararası hukuka aykırı” olarak nitelendirmektedir.
Öte yandan Yunanistan’ın üst uçuş olarak nitelediği bazı Yunan adaları üzerinde yapılan uçuşların ise Yunan savaş uçaklarının tacizleri ile
yaşanan hava manevraları neticesinde meydana gelen arızi durumlar olduğunu ifade eden Prof. Dr. Acer, “Bu temelde Türk Dışişleri Bakanlığı Yunan ulusal hava sahasının Türkiye tarafından ihlal edildiği iddialarını reddederek söz konusu eylemlerin Yunan savaş uçaklarının uçuşlarına verilen karşılıklar olduğunu ortaya koymuştur” dedi.
Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tanju Bilgiç
Prof. Dr. Yücel Acer, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tanju Bilgiç’in bir açıklamasında, “Yunanistan Hava Kuvvetleri, ülkemiz kıyılarına yakın provokatif uçuşlar gerçekleştirmiş, ülkemiz hava sahasını defalarca ihlal etmiştir. Hava Kuvvetlerimiz, bu provokatif uçuşlara ve ihlallere angajman kuralları gereği karşılık vermiştir” ifadelerini kullandığını belirtti.
Atina’nın TBMM’nin 1995’te aldığı kararı “savaş sebebi” (casus belli) kavramı ile yansıtarak Türkiye’yi Yunanistan’ı uluslararası hukuka
aykırı bir şekilde tehdit eden bir devlet olarak gösterme çabasının da benzeri bir şekilde hukuken temelsiz bir iddia niteliğinde olduğunu dile getiren Araştırmacı Prof. Dr. Acer, Türkiye’nin uluslararası hukuka göre ısrarlı itirazcı statüsüne rağmen Yunanistan’ın sık sık kara sularını 12 mile çıkaracağına dair beyanları karşısında TBMM’nin, Türkiye’nin haklarını savunabilmesi için hükümete önleyici her türlü tedbiri alma yetkisi veren bir karar almıştır” dedi.
Prof. Dr. Yücel Acer, “Buradaki amaç Yunanistan’ı güç kullanma ile tehdit etmekten ziyade Türkiye’nin haklarının bir oldubitti ile gasp edilmesinin önlenmesine dair hukuken meşru tedbirlerin alınmasını sağlamaktır. Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 92. maddesine göre TBMM’nin uluslararası hukuka aykırı savaş ilan etme yetkisi de bulunmamaktadır. Bu konuda da Yunanistan hem uluslararası topluma hem de Yunan kamuoyuna sözde “savaş sebebi” kavramı üzerinden Türkiye’yi uluslararası hukuka aykırı hareket eden bir devlet gibi göstermeye çalışmaktadır” dedi.
Yunanistan’ın Doğu Ege adalarını silahlandırma eylemleri karşısında Türkiye’nin yaptığı açıklamaları da “saldırganlık” olarak niteleme çabasında olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Acer, şunları aktardı:
“Türkiye ve Yunanistan’ın taraf olduğu Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 60. maddesi gerek çift taraflı bir antlaşmanın gerekse çok taraflı bir antlaşmanın taraflarından birisinin antlaşmayı esaslı bir şekilde ihlal etmesi (material breach) durumunda bu ihlalden zarar gören tarafa, ihlal eden devlete karşı antlaşmanın yürürlüğünü kısmen ya da tamamen askıya alma ya da sona erdirme hakkı vermektedir. Doğu Ege adalarını Yunanistan’a devreden antlaşmalar söz konusu adaların silahlandırılmaması şartını da öngörmektedir.
Ayrıca Lozan Barış Antlaşması’nın adaların silahsızlandırılmasına dair 13. maddesi silahsızlandırmayı açıkça “barışın korunması” ile ilişkilendirmektedir. Söz konusu düzenlemelerden de anlaşılmaktadır ki silahsızlandırmama hükmü adaların Yunanistan’a devrinin önemli bir şartıdır. Bu temelde silahlandırmaya dair kuralların Yunanistan tarafından ihlali Türkiye’ye “Lozan Barış Antlaşması’nın adalar üzerinde egemenliği düzenleyen maddelerini sona erdirme hakkı veriyor” şeklinde yorumlanabilir”.
Öte yandan Türkiye’nin taraf olmadığı Paris Barış Antlaşması’nın “objektif statü” sağlayan bir antlaşma olduğundan Türkiye’nin antlaşmadan doğan yükümlülükleri yerine getirdiğini ve söz konusu adaların statüsüne saygı gösterdiğinin altını çizen Prof. Dr. Yücel Acer, “Dolayısıyla Türkiye, antlaşmadan kendisi için doğan hakları da öne sürmekle yetkili sayılmak durumundadır. Yunanistan’ın adaları silahlandırmaya dair kendi hukuksuz eylemleri karşısında Türkiye’nin hukuki temele sahip yaklaşımını “saldırganlık” olarak nitelemeye ve bu şekilde sunmaya gayret göstermesini, Türkiye’yi “hukuka aykırı davranan devlet” olarak yansıtmaya ve Türkiye karşıtı algı oluşturmaya yönelik siyasi nitelikli bir eylem olarak görmek gerekmektedir” dedi.
SONUÇ
Bu analiz Yunanistan’ın yakın zamanlarda iki ülke arasında gerginliği artırıcı bir dizi söylemler geliştirmeye ve girişimlerde bulunmaya
gayret gösterdiğini ortaya koymaktadır. Gerginlik oluşturma çabası ile hem Yunanistan iç siyasetinde hem de bazı devletler nezdinde Türkiye karşısında siyasi kazançlar elde etme amacının güdüldüğü söylenebilir. Gerilimi tırmandırmanın yolu olarak öteden beri mevcut
hukuki çarpıtmaların yeniden dile getirilmesinin seçildiği görülmektedir.
Yunanistan hükümeti temsilcileri verdikleri beyanatlarda Ege’de mevcut ikili sorunları merkeze alarak Türkiye’nin ilgili konularda uluslararası hukuku ihlal ettiği, saldırgan davrandığı, hatta yalnızca Yunanistan için değil bütün bölge için tehdit oluşturan “revizyonist” bir devlet olduğu iddialarını dile getirmektedir.
Oysa Türkiye’nin Ege Denizi’ndeki faaliyetleri uluslararası hukukun Türkiye’ye tanıdığı haklarını meşru yöntemlerle koruma maksadı taşıyan demeçler ya da eylemler niteliğindedir. Gerek Yunanistan’ın uluslararası hukukça desteklenemeyecek 10 mil genişliğindeki ulusal hava sahası gerekse uluslararası antlaşmalarla silahsızlandırılmış Doğu Ege adalarını silahlandırması Türkiye’nin uzun yıllardır itiraz ettiği eylemleri ve beyanları ile de tanımadığını gösterdiği uygulamalarıdır. Bu analiz Türkiye’nin mevcut beyan ve eylemlerinde uzun yıllardır nispeten bir değişiklik bulunmadığını; söz konusu beyan ve uygulamaların esasen açıkça dile getirilen hukuki gerekçelere dayandığını ortaya koymaktadır.
***
Yücel Acer
[UHA Haber Ajansı, 26 Temmuz 2022]