Boşanmak!..
Ülkemizde yaşanan kadınlara yönelik şiddetin önemli bir boyutunu, boşanma aşamasında ya da boşanma sonrası yaşanan şiddet olayları oluşturmaktadır.
Aile içindeki birlikteliği sona erdiren boşanma, toplumsal yaşamın bir gerçeği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Aile, Türk toplumunun temelini oluşturmakla birlikte aile içinde yaşanan muhtelif sorunların değişik boyutları bulunmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, ülkemizde son yıllarda evlenen çift sayısında azalma olmasına karşın, boşanan çiftlerin sayısında ise artış görülmektedir. Bu veriler bir bakıma ülkemizde evliliklerin sağlam bir temel üzerine kurulmadığını göstermektedir.
Günümüzde aile içinde yaşanan boşanma olaylarının mercek altına alınması zorunlu bir hal almıştır.
Mevcut Anayasa’mız aileyi Türk toplumunun temeli olarak nitelendirmekle beraber; aile içinde yaşanan bazı olaylar, aile kavramına bakışı yeniden sorgulama gereğini hissettirmektedir.
Aile, mutlu bir birliktelik sağlamak ve bu mutluluğu ömür boyu sürdürmek amacıyla kurulan temel bir yapıdır.
Bu temel yapı aşınmışsa, özellikle bazı erkeklerin akıl dışı bir davranışla şiddete başvurması sonucu çekilemez bir duruma dönüşmüş ise bu aile birlikteliğini sürdürmenin bir anlamı kalmamış demektir.
Aile içinde yaşanan şiddet, aldatma, cana kast ve şiddetli geçimsizlik gibi nedenler yasalarımıza göre de boşanmayı meşru gören sebepler arasında yer almaktadır.
Boşanma sorununun dikkati çeken önemli yanlarından biri de şiddete dönüşen boyutuyla kronikleşmiş bir hal almış olmasıdır.
Boşanma gerçeği, her toplumda görülen bir aile içi sorunun sonucu olarak karşımıza çıkmakta ise de, alınan boşanma kararının evlilik aşamasında ve sonrasında şiddet boyutuna dönüşmesi konunun üzücü yanını teşkil etmektedir.
HUKUKİ SÜRECE TAHAMMÜLSÜZLÜK…
Evli çiftlerin medeni birer birey olarak karşılıklı sağlanan anlaşma sonucu boşanma kararı alması, saygıyla karşılanması gereken bir durumdur.
Ne var ki; toplumsal yapıda yaşanan boşanma olayları, boşanma ile biten bazı evliliklerin, şiddete yönelim sonucu cinayetlerin işlendiği yeni bir safhaya dönüştüğünü gösteriyor. Boşanma sonrası ayrıldığı eşini takip edip yapılan tartışmanın ardından işlenen cinayetlerin giderek yoğunlaştığı olayları günlük basında okuyor veya TV kanallarından izliyoruz.
Yıllardır birlikte yaşadığı eşinin boşanma kararına saygı göstermeyen, hukuken ayrıldığı eşini ömür boyu kendisine bağlı kölesi olarak gören anlayış sonuçta cinayet işlemeyi kendince makul görebiliyor.
Günlük basının güncel haberler kısmına her yeni günde boşanma sonucu işlenen cinayetlerin girmesi, sorunun dikkate alınması zorunlu bir boyuta ulaştığını gösteriyor.
Basında sık sık boşandığı eşi tarafından bıçaklanarak ya da kurşunlanarak öldürülen kadınlara yönelik cinayet haberlerini okumamız, tahammül sınırının aşıldığını gösteren olaylar arasında yer almaktadır.
Bu olayların arasında boşandığı gün eşini katleden veya sonradan iz sürüp cinayet işleyen cani ruhlu bazı erkeklerin varlığı dikkatlerden kaçmıyor.
Özellikle çocuk sahibi ailelerde alınan boşanma kararı, çocuklar üzerinde ömür boyu sürecek olumsuz etkilenmelere neden olmaktadır.
Evliliği yıllarca sürdürmüş olmakla beraber, çocukların gözü önünde eşine şiddet uygulayan veya cinayet işleyen erkeklerin olması sorunun önemli bir boyutunu daha ortaya çıkarmaktadır.
Şartlı salıverme ya da Kovid-19 izniyle cezaevlerinden çıkan hükümlülerde bu pandemi sürecinde birçok kadın hayatının kaybedilmesine neden oldu.
Sadece son 1,5 yılda en az 10 kadın ve 3 çocuğun cezaevinden izinli çıkan hükümlü erkekler tarafından katledildiği ifade edilmektedir.
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4.ncü Ulusal Eylem Planı 2021-2025 yılları kapsamında hükümet; kadın cinayetlerini önlemek amacıyla; ısrarlı takip, siber şiddet ve zorla evlendirme gibi konuları yeniden değerlendirileceğini açıklamış bulunuyor.
Bilindiği gibi kadına yönelik şiddet konusunda caydırıcı hükümler getiren İstanbul Sözleşmesi kapsamından Cumhurbaşkanlığı Kararı ile Mart 2021 tarihinde hükümetimiz çekilmişti. Halbuki, Türkiye 12 Mart 2012 tarihinde sözleşmeyi ilk onaylayan ülke olmuştu. Alınan bu Kararın kadın derneklerince protesto edildiği hatırlardadır.
Şüphesiz kronikleşmiş bu soruna planlanan yeni önlemlerin çözüm olup olmayacağını önümüzdeki zaman sürecinde belli olacaktır.
TAHAMMÜLSÜZLÜK VE HOŞGÖRÜ YOKSUNLUĞU
Boşanma sonucu yaşanan şiddet olaylarının önlemede yasal tedbirlerin alınması yoluna gidilmesi elbette zorunlu bir durumdur.
Ne var ki boşanma bahanesiyle uygulanan şiddetin veya gerçekleşen cinayetlerin temeline inme zarureti bulunmaktadır.
Son yıllarda insan olarak bizi ‘biz, yapan insani ve manevi değerlerimizden uzaklaşma ile birlikte birde yozlaşma ve yabancılaşma kültürünün etkisi altına girmiş bulunmaktayız. Tahammüllü olma, sabırlı davranma ve hoşgörülü yaklaşım gibi temel değerlerden uzaklaşmanın bedelini toplumsal olarak çok ağır ödemekteyiz.
Aile içinde yaşanan bir sorunun hoşgörü ve sabır süzgecinden geçirilerek çözümü mümkün iken şiddete yönelmek insani bir davranış tarzı olamaz.
Boşanma sonucu yaşanan şiddet olaylarının önüne geçilmesinde evli çiftlerin önceden ‘Sabırlı ve Hoşgörülü, olma eğitimi almaları gerekiyor. Nasıl ki ‘Öfke Kontrolü, eğitimi varsa temel insani değerleri yaşamanın da eğitimi olmalıdır.
Sonuç olarak, aile birlikteliğine büyük darbe vuran, cinayetlere yol açan kadına ve çocuklara yönelik şiddet olaylarının cezai önlemler dışında eğitici yöntemlerle önlemenin yollarını araştırmalıyız.
Bu amaçla Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile diğer ilgili kuruluşlara önemli yükümlülükler düşmektedir.
Atıf ÖZGEN
(*) İnsani Değerler Derneği Kurucu ve Yönetim Kurulu Üyesi
e-mail: ozgenatif@gmail.com
[UHA Haber Ajansı, 16 Ekim 2021]